29 Ekim 2010 Cuma


3 lü yaşlar birşeylerde olgunlaşman gerektiğini söylüyor sana...

3 yaşında Dünya'yı tanımaya başlarsın. Bu ne? soruları yankılanır. Ebeveynler cevap vermekten yorgun düşer ama sabırla dünyayı tanıtırlar sana...

13 yaşına geldiğinde karşı cinsi tanımaya başlarsın. Genç kızlığa adım attığın bu yaşlarda giyimine, saçına özen göstermeye başlar ve bu süreçte hırçın hareketlerinle yine! çıldırtırsın ebeveynleri ama onlar yine sabırla bu dönemin geçmesini beklerler... Artık çocuk değilsindir. Erişkinde olmamışsındır tam. Keyifli, çılgınlıklarla dolu, arkadaşlarla sebepli sebepsiz atacağın muhteşem kahkahalar bekler seni...

23 yaşına geldiğinde bir uçurumun kenarında hissedersin kendini. Koşup atlamak istersin yok ölmek için değil özgür kılmak için kendini bilirsin çünkü kanatlanıp uçabilirsin uçsuz bucaksız geleceğine.Uçurumun kenarına oturup, geriye bakar ve sebepli sebepsiz kahkahaları özlersin dostlarla sabaha kadar gülüp, bir parka gidip Evin şaraplarından içmek istersin o iğrenç tadına aldırmadan tadına doyulmaz sohbetler etmek. Karşı ki camdan dehşetle güya gizli gizli sizi süzen adama gülmek istersin. En keyif aldığın saçmalıklar gelir aklına soğuk esprilerle ısındığın lise günleri vb... bir sürü anı işte. Büyüdün artık ve rastgele bir parkta yere çömüpte evin şarabı içmenin vakti geldi geçti. Ancak bir cafeye gider peynir tabağının yanında yakut falan yudumlarsın usluca. Bara gittiğinde başın şişer evde oturup uzun uzun sohbetler etmek istersin. Ama dostlar hep uzaktadır. Yakında olanlarda erken yattıkları için o işte yatar... Büyümek zor zanaat. Bir dönem gelir ve sonunda bunalıma girersin. Yapılacak işler birikir, canın yataktan çıkmak istemez, hayat bir yerlerde monotona bağlar, birkaç üzücü haber alırsın, sevgilin sevdiklerin hep yanında olsun hep seninle ilgilensin istersin. Çocukluğuna sımsıkı tutunur ve ona onu asla bırakmayacağını söylersin. İnatla büyümicem işte!... Çocukça tepkiler vermeye başlarsın sonra yaptıkların için gülersin kendine.
Tamam dersin silkelenip kendine gelmenin vakti geldi. Niye bu kadar bunaldım ki... Geceleri usulca dökülen sebebini dahi bilmediğin yaşlar gerektiğinde akmalı şimdi dursunlar yerlerinde. Bu yaşın zoru ne benle... İşlerim yoluna girecek, çok daha iyi olacak herşey, kötü haberler yerini iyilere bırakacak, sevgili her gün elimi daha sıkı tutacak, aileme bir sarılırsam onlar bana on kez sarılacak. Neymiş bu 23 ergenlik döneminden bile zormuş bu.

Haydi genç Oturup durma uçurumun kenarında boş boş. Çocukluğunu bırakmadanda büyüyebilirsin sıkma canını daha fazla kitap oku, daha çok müzik dinle, daha çok yürüyüş yap, daha çok yeni yer görmeye git ve daha çok sarıl sevdiklerine.

Şimdi çocuksu gülümsemeni takın ve koş var gücünle uçurumun sonuna kadar ve at kendini aşağı bir süre düşeceksin ve içinde büyük bir korku olacak. Fakat olgunlaşıp kanatların çıktığı zaman ortaya ögürlüğün keyfine varacaksın uçacaksın mavi göklere, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak. Gökkuşağı kıvamında renkli ve keyifli bir hayat yaşayacaksın. Ohh... buda bitti...

33'te tekrar görüşmek üzere...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Tanıdığım En Haso Beyefendi Yavuz Boyacıgil'e...

Pamuk iğliğine sarılı hayatlar... Bembeyaz kelebekler olup kanatlanıyorlar gökyüzüne... Yavuz abim, bize verdiğin değerler, insanlık, dürüstlük için... Yaşamın her anından keyif almayı öğrettiğin için... Kendimizi savunmayı, karşımızdaki kim olursa olsun kişiliğimizden ödün vermememizi öğrettiğin için sonsuz teşekkürler... Herkesin kalbinde kocaman bir alan açtın kendine ve heryerdesin bizlerle... Ne mutlu ki sana bunları söyleyebilmiştim. Sen gibiler çok nadir uğrar bizim dünyamıza, seni iyiki tanımışım. Huzur dol, her neredeysen sevimli gülücüğünle oradakilerinde içini ısıtmaya devam et...

15 Ekim 2010 Cuma

Manjae Lee' nin Harikalar Diyarı...





Bayıldım!.. Gerçekten çok başarılı bu çocuk. Bütün resimlerini copy paste yaptım bilgisayarımda hergün birini masaüstü yapıyorum. İllüstrasyonları tamamen eliyle çiziyor. Bilgisayar ortamında herhangi bir müdahalede bulunmuyormuş. Çizimler zaten çok başarılı fakat kullandığı renklerde bir o kadar etkili hale getirmiş.Manjae şuan 19 yaşında takip edilmesi gerektiğini ve bundan yıllar sonra neler üreteceğini görmek gerektiğini düşünüyorum. İllüstrasyon severlere hediyem olsun...
Manjae Lee.. http://renokim.com/ adresinden bütün eserlerini görebilirsiniz...

14 Ekim 2010 Perşembe

Gold News Temmuz Sayısında Canşui


Temmuzdan beri heyecanla Goldnews dergisini bekliyorum. Aylar geçti dergi yok. Heyecanlıyım çünkü Üniversitede en beğendiğim ve takip ettiğim sektör dergilerinden Goldnews beni sayfalarına konuk etti. Meğer kargoda bir problem çıkmış neyse ki elime ulaştı sonunda.

Sayfaları güzel hazırlamışlar. İçindekiler bölümündede Semazenimi kullanmaları ayrıca gururumu okşadı. Geçte olsa dergime kavuştum ve sizlerle paylaşmak istedim...

13 Ekim 2010 Çarşamba

HALİKARNAS BALIKÇISI'NIN ÖLÜMÜNÜN 37. YIL DÖNÜMÜ

MAVİ CENNETE İLK MERHABA

Halikarnas Balıkçısı, Bodrum’ u ilk gördüğü andaki duygularını “Mavi Sürgün” adlı kitabında şöyle aktarıyor:

En nihayet yokuşun tepesine gelmiştik. Yolcular ‘Neredeyse Bodrum görünecek’ dediler. Yüreğim çarpıyor. Kaç aydır buraya gelmeye çalışıyordum yahu... Tepedeki bir dönemeci dönünce ‘şırrakguuuur’ diye Arşipel’ in koyu çividisi ölçülmez açıklıklara kadar yayılıverdi. Hani büyük camilerde ya da kiliselerde bir din adamı, bir şey söyler de, cemaat o sözü tekrarlar. Tekrarlanan söz en yakınımızdaki binlerce dudaktan, binlerce insan öteye kadar dalga dalga sıcak bir uğultu halinde enginler. Böyle bir güür...r’ler de, secdeye varılışlarla olur. Yalnız burada üstümüzü kapayan bir kubbe değil, bir derinlik var sonsuz. Akşamın çividisinde koyulaşan koca Arşipel -eski deniz varlığını bana öyle bir heybetle bildirdi. Masmavi bir gürleyişti o. Ben diyeyim yüz bin deniz mili, en berrak bir açıklığa uzuyor. Doğduğum tepeden sonsuzluğu seyrediyormuş gibiyim. Güvercinlik Körfezinde de böyleydi. Ama orada, ne de olsa karşı kıyı vardı. Burada göz yaylımına hiçbir engel yoktu.Bakış ufukları belirledikçe adalar,sonra kıyıların denize sarılıp sarlaşmış kalabalık burunları ve koyları.

Bunların ortasında hilal şeklinde iki liman, ortada kaleyi taşıyan yarımada. Doğrusu ben, kalenin kulelerini daha basık sanıyordum. Bembeyaz yükseliyorlar. Yüreğimdeki kaygı artıyor.

Ne de olsa Bodrum adının yüreği sıkan bir karanlığı, bir boşluğu var. Oysa gördüğüm ışık ve berraklık, buğuyu üfüren meltem gibi izbeliği ve loşluğu öylesine sildi ki, hapsedilsem bile, hapishanenin göğü gören bir penceresi, bir kapısı olur diye içim aydınlanıyor.

HALİKARNAS BALIKÇISI'NIN BODRUM'U...

Bodrum, hem doğanın olağanüstü güzelliğini hem de tarihin hatıralarını kendinde toplayan apak bir Akdeniz köşesidir. Şehrin hilal şeklindeki iki limanı sevenin sevilen belalıya açılan gönlü sanki denize açılır. (Deniz de belalı değil de nedir?) yan yana uzanan iki limanın bitişen yerinde kule üstüne kule - Sen Jan Şövalyelerinin kalesi - yükselir. Bembeyaz şehir bu iki limanın kıyısınca yan gelip uzanır. Beyaz evler, cicibiciye özenmeyen kesin çizgilerden yapılmadır. Tertemiz kat kat badanalanır ve beyaz duvarları, maviler mavisi gökleri, beyaz çizgileriyle ustura gibi keser.

Eskiden evler, savaş ve savunma için, yüksek yamaçlara kondurulurdu. Bunlara ev değil, kule denirdi. Ama deniz özlemiyle maviye imrenişten ötürü yerlerinde duramayarak, çam kokan nalınlarıyla, tıngır mıngır yokuş aşağıya seğirtmişler. İki koyun gıcır gıcır çakılları boyunca dizilmişler. Arkada kalanlar ayak uçlarına kalkarak öndeki kız kardeşlerinin omuzları üzerinden denize bakakalmışlar. Kimi cesur evler denize dalıp kayık olmuşlar ve dalgalar üzerinde oynaya güle, karadaki pısırık kız kardeşleriyle alay etmişler. İşte bundan dolayı kayıklarla evlerin, bir de mandalina bahçelerinin sıkı fıkı bir akrabalığı vardır. Denizde gidip gelmekten usanan kayıklar ya ev ya da mandalina bahçesi olurlar.

Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin, uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz, aydınlattığı maddeyi değiştirir ve görülen bir şair rüyasına çevirir. Başka yerlerde ölüp nur içinde yatılacağına, burada nur içinde yaşanır. Gece yıldızlar tek tük görülen mıymıntı şeyler değildir. Yıldız kalabalıklığına engin gece dar gelir. Sanki parıltılarıyla göğü sarsıp gürlerler. Hele ufuktan ay bir görüne koysun, evren bir peri masalına döner.

Kıyı boyu, zümrüt fıskiyeler gibi hurmaların arasındaki küçük lokantalarla noktalanmıştır. Bura aşçıları, mitolojik suratlı orfoz balıklarını, renk renk skaros ve başka balıkları pişirmekte ustalar ustasıdırlar. Hele bir ahtapot pilavı pişirsinler, pilavı gören midye dolmaları utançtan kıpkırmızı kesilirler.

Havasından mı, denizden mi her nedense burada Tekel’in rakıları bile mucize kabilinden cennet şekerine döner.

Bodrum kentinin bir yanında maden suları denize akar, karşıdaki Karaada’nın ılıcası ise, neredeyse ölüyü diriltir. Gövdenin kanı yaşama sevinciyle çarpar damarlarda, yorgun gözler güneş gibi canlanıp çakar.

Bodrum doğusunda Gökova körfezi 45 deniz mili içerlere doğru uzanır. Orası Nis’ine, Montekarlo’suna, Dalmaçya kıyılarına taş çıkartır. Her ufak koyu Mersin ve başka kokulu ağaçlarla çevrili erimiş bir zümrüt parçasıdır. Denizlerinde uçan balıklar uçar.

Dağlarında her biri 18 bin portakal veren portakal ağaçları yükselir. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan buhur (Liquid Amber Styraxiflua) ormanları buradadır.

100 metreden denize tepe takla inen uçurumları mı isterseniz, irili ufaklı ada kümeleri mi istersiniz, altın renkli plajlar mı istersiniz? Ne istersiniz vardır burada.

"İtalya'yı gör de öl” derler. Yok a canım; Bodrum’la kıyılarını gör ve yaşa...

9 Ekim 2010 Cumartesi

Bugün Kış Geldi Yada Ben Üşüdüm...


Bodrum'da Eylül-Ekim sarı yaz... Huzur... Daraltmadan sakince içini ısıtan güneşin altında denize girmek.... Kara kış gelmeden Bodrum'un tadını çıkarmak... Keyif...

Önceleri, çokta uzak olmayan okul yıllarımda her yıl 10 Kasım' da Atayı anmak için sınıfça gittiğimiz anma törenlerinde bir anda gelen ayazla kışı karşılardı Bodrum... Siren sesinin acı çığlığıyla ayaz içimize işler ve kendine getirirdi her birimizi... Biz Atatürk ün çocuklarıyız...

Bugün 9 Ekim...
Dünyanın dengesinin bozulduğu... Atanın kemiklerinin sızladığı dönemdeyiz. Ve ben bugün üşüyorum...
Yine de umutlu bir geleceğin hayalini kurarak içimi ısıtıyorum...

8 Ekim 2010 Cuma

Ayna Galeri'de Atölye çalışmaları





Beyaz tutkunuyum. Bodrum aşığı olmamında verdiği birşey olabilir bu beyaz manyaklığı... Ayna Galeri' nin kapısından içeri girer girmez içinizi rahatlatan beyaz yoğunluğuyla karşılanıyorsunuz. Beyaz masalar, beyaz merdivenler, beyaz kapılar, beyaz duvarlar ve bunları süsleyen saksı çiçekleri, tablolar, kitaplar. Birde hoparlörden kulağınızın pasını silen hoş müzikleride duyunca oradan geri adım atıp dışarı çıkasınız hiç gelmiyor. Böyle nezih bir yerde bizim çalışma atölyemiz... Beyaz masamıza kurulup rengarenk hikayelerimizi işleyeceğiz gümüşe. Daha önce ziyaret etmeyenler için birkaç fotoğrafını paylaşmak istedim. Mutlaka uğrayıp bir çayını, kahvesini içmelisiniz.

7 Ekim 2010 Perşembe

"Arda kalanlar" takı ve aksesuar sergisi...

25-31 Ekim haftası Güvercinlikteki sevimli restaurat Agora'da sezon sonunda "Arda kalan" bütün takılarımı ve aksesuarlarımı sergileyeceğim sizlere. Ve o hafta içinde önceden sizlere bildireceğimiz gün ve saatlerde ücretsiz workshoplarım olacak. Gümüş takı yapımını merak edenleri mutlaka bu workshoplara bekliyorum :) ... Agora'da buluşmak dileğiyle...

Canşui Meditasyon Atölyesi :)


Evet biliyorum bunu çok sık söylüyorum ama ben işimi çoook seviyorum :) ... Şimdi sevdiğim işimi birde sizlere öğretiyorum. Öğretmen olmak gerçektende çok keyifli bir işmiş bunuda sizlerle öğreniyorum. Yeni şeyler yaratmak her zaman heyecan verici ve insanın ruhunu gençleştiriyor. Benim işimde de eğer üretim aşamasındaysan yapmak istediğin takının bitmiş halini görene kadar başka birşey düşünme ihtimalin yok tamamen elindeki işe yoğunlaşıyorsun. Takıyı veya herhangi bir aksesuarı yaparken beynini boşaltıyorsun ve sonunda kendi oluşturduğun aksesuarı taktığın zamansa içinde bir sevinç yoğunluğu oluşuyor. Yani bu durum bende tam olarak böyle ben yaptım heheyyy diyorsun ve keyifle yarattığın ürünü takıp atölyeden çıkıyorsun. Bunun için atölyemin adını Meditasyon atölyesi olarak değiştirdim kendimce :) Eğer sizde haftanın birkaç saati stresten kaçıp yaratarak meditasyon yapmak isterseniz bana bir mail atmanız yeterli size anında dönüş yaparım size uyan gün ve saatleri belirleriz ve takılarımızı üretmeye başlarız. Bu yazımın üstünde bugüne kadar ki çalışmalardan örnekler ekledim. Hepside çok başarılıydı... Çok güzel şeyler yarattılar...
iletişim; cansu@cansui.com